23 Eylül 2009 Çarşamba

Seni de YAZARLAR bir gün


Ahmet Mercan… Üç nokta beş nokta… Yeterince çok değil. Kendisi de zaten noktaları yağmura yükledi.

Üç Noktalı Yağmur diye hikâyeler yazdı, üzerimize yağdı. Mercan'ın değdiği her yer içimizi ısıttı. Yüreğimizi ferahlattı. Önceleri ismen ve eserlerinden yaklaşık on senedir şahsen yakınlarında bir yerlerde bulunduğum…

Aslen tornacı… Ama çok kısa sürmüş. Hep gururla anlatır torna fabrikasında çalıştığı zamanları. Sonra demire şekil vermekten insana şekil verme yolunu seçmiş.

Kenan Yabanigül ile tanışıyor!

Sene bilmem kaçlarda İstanbul'a gelmiş. Hayatındaki önemli dönüm noktalarından biri. Kenan Yabanigül ile tanışması. Yazarlığa başlaması. Bant tiyatroları… Ben ilk o zamanlarda okumuştum adını. Senaryo: Ahmet Mercan… O kasetleri ne kadar çok dinler ve ne kadar çok severdik. İlk sesli yayınlardı bant tiyatroları. Sonra bestelenmiş şiirleri ile tanıştık. Söz: Ahmet Mercan…

O zamanlardan tanıyorduk Ahmet Mercan'ı. Hiç görmesek de Ahmet Mercan ismi aklımızın bir köşesindeydi. Sonra siret ile suret buluştu. Hiçbir şaşkınlık yaşanmadı sanki. Ahmet Mercan zaten böyle biri olmalıydı!

İnsan Hakları Aktivisti! Yılmadan!

MAZLUMDER günleri… İlk karşılaştığımızda “radyo programı yapıyor musun” diye sordu. Ben "hayır" dedim. İyi o zaman yaptıralım dedi. Hala bekliyorum. O zaman sene 1999'du. Sanırım sadece sesle olmayacağına kanaat getirdi.

İnsan Hakları konusunda iyi niyetini hiç yitirmedi. Sürekli hem bedenen hem zihnen çalıştı. Gençlere fırsat vermenin önemine binaen 2004 yılında MAZLUMDER'i güvenli ellere teslim ettikten sonra “ağaç yaşken eğilir” diye buyuran atanın sözünün peşine düştü ve 2005'ten beri çocuklarla. Bilgi Merkezi Edebiyat-Basın-Yayın Kulübünün öğretmenliğini yapıyor. Çocuklarla birlikte “Hayal Treni” dergisini çıkarıyor. Ona göre yeteneksiz çocuk yok. Her çocuğun kendisini ifade yolları değişik sadece. Çocukların eğitimlerini çok önemsiyor. Onlar adına telaşlanıyor. Ara sıra hepimizi tehdit ettiği de oluyor. “Bu çocuk büyüyünce başka yerlerde olacak ve siz pişman olacaksınız ilgilenmediğiniz için” diye. Değer aktarımı hayati önem taşıyor.

Çocuk ve Laz'ımsı!

Ahmet ağabeyin gözlerine bakan o yaramaz çocuk bakışını hemen fark eder. Derler ya, “içindeki çocuk”. Ahmet Mercan'ın içindeki çocuk bırakın ölmeyi, hiç büyümeden aynı haşarılıkla yaşıyor. Belki de yazdığı çocuk kitapları bu yüzden büyük küçük herkesin beğenisini kazanıyor.

Aşık mı ne!

Sürekli üretir. Yazar yazar yazar… Kim yazı isterse hayır demez. Tiyatro, makale, deneme, masal… Yine de Aşk… Okuyup da beğenmeyenine bugüne kadar rastlamadığım bir Ahmet Mercan kitabı. Ben ne zaman Ahmet Mercan'ın aşkla ilgili yazısını veya şiirini okusam her aşkın muhakkak ilahi aşka dönüşeceği hissine kapılırım. Hiçbir aşk boşuna yaşanmış değildi sanki. Allah aşkının bir yansımasıydı ve sonunda muhakkak gerçek aşka ulaşmak kaçınılmazdı.

Kitapları!

Sensizliği Bilmiyorlar, Bir Yanımız Yanardağ, Nariyan, İkibinyirmibir, Gölgemin Ayak Sesleri, Üç Noktalı Yağmur ve birçok çocuk kitabı yazdığı eserlerden. Akıl Ağrısı ve Boyasız Yüzler isimli iki kitabı da çıktı çıkacak… Denemediği bir roman yazmak kaldı. Sanırım o konuda da düşünceleri var. Her an her şey olabilir.

Her zaman çevresinde gençler var. Kendisi de yaşlı değil. Orta yaş sayılır. Daha ellili yaşlarının başlarında… Voleybol, futbol oynar. Aktif, dinamik, heyecanlıdır.

Ziyaretçisi hiç bitmez. Kendisine bir adım atana koşarcasına. Kitaplar verir, tavsiyelerde bulunur, onlarla birlikte tiyatrolara, panellere gider. Yılmadan devam eder. Karşısındaki kim olursa olsun önemser. Büyük küçük fark etmez.

Ne kadar sakin!

Hayata adapte olması yaklaşık olarak 13.00–14.00 saatleri gibi olur. Çünkü gecelerini okuyup-yazarak geçirdiği için güne başlaması da doğal olarak biraz geç olur. Önüne yığılan işleri hiç telaşlanmadan, büyük bir rahatlıkla yapar. Yeter ki huzurlu olsun her şey. Onun okuduğu kitapları okuduğunuz zaman karakalem ile resimlendirilmiş bir kitap bulursunuz. Her şeyi ve her şeye çizer. İleride büyüyünce karikatür işine devam etmeyi ara sıra düşünmüyor değil.

Bütün yazarlar mı hassastır yoksa burcundan mı bilenmez (kendileri balık burcudur) çok kırılgandır. Havanın kötü olması bile Ahmet ağabeyi etkiler. Birinin sorunu varsa dinler, dertlenir, çözüm üretir ve sonuna kadar desteğini sürdürür. Asla yarı yolda bırakmaz.

Her Çarşamba tiyatro seyretmeye gider. Ama daha önce içsel olarak hazır olması gerekir. Saray Muhallebicisi ilk durak. Orada yenen deri kaplı sütlaç; en sevdikleri arasında. Meali “fırında sütlaç”. Deriyi ve sütlacı çok sevdiği için böyle bir kompozisyon yapıyor. Deri kaplı ajanda ve kalem koleksiyonu var. O yüzden güzel kaleminiz varsa ve kaptırmak istemiyorsanız iç ceplerinize saklamanız önemle tavsiye olunur. Beğenip bir şekilde edindiği kalemi özenle saklar ve kimden aldığını asla unutmaz.

Cenaze namazı Fatih Camiinde!

En çok sevdiği kişi; annesi. Gönlünün ve aklının bir yanı hep annesinde. Annesine ve annesine yardımcı olan herkese çok duası var. Kendisinin de vasiyeti hazır. Ölümünden sonra (Allah gecinden versin)

1-Sevdiği birinin salasını okuması

2- Fatih Camiinde cenaze namazı

3- Eyüp mezarlarında denize nazır bir yer.

4- Kendisiyle ilgili bir kitap hazırlanması (hatırat).

5- Fotoğraflarından oluşan bir fotoğraf albümü.

6- Veeee o öldüğü gün başka kimsenin ölmemesi…

Beni aldı bir düşünce… Hadi diğerleri neyse de son şık nasıl olur bilemedim. Beni düşünceli görünce sordu. “Ne düşünüyorsun” diye. Ben de “senden önce ölmek istiyorum” dedim. Ve bu vasiyet Asım Hoca'nın üzerine kaldı.

Muhakkak anlatacak ve anlatılacaklar çok. Kendisinin de “Köye Mektup” adlı şiirinde dediği gibi; “gayri neyleyim dil düğümlüdür, gönül sözü büyütür büyütür de, bir ah'tan dağları kül eden yangın çıkarır.”

Allah onun ömrünü uzun ve bereketli kılsın …

Sıdıka Dağlı
http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=782



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder